Spor, Daima İktidardadır

Spor, kitlelerin ortak aşkıdır. Milyonlarca kalbi heyecana sürükler, coşturur, ağlatır. Toplum üzerinde o derece etkilidir ki, iktidar ve muhalefete birlikte hareket etmekten başka bir seçenek bırakmaz.
Spor, kitleleri peşinden sürükleyen, tutku dolu bir olgudur. Farklı sosyal sınıflara, farklı etnik kökenlere, farklı dillere mensup insanları biraraya getirir; yarattığı coşku ve heyecan ile geniş kitleleri birleştirir. Geniş kitleler ile olan ilişkisi nedeniyle siyasi çevrelerin dikkatini cezbeder; iktidar ve muhalefet tarafından kitleleri kazanabilmek için verimli bir araç olarak görülür.
Spora duyulan derin sevgi, cumhuriyetin yeni kurulduğu yıllarda siyasi otoritenin dikkatini çekmiş, spor kulüplerimizin yönetimleri Ulu Önder Atatürk’ün yakın çevresindeki değerli spor adamları tarafından üstlenilmiştir. Hatta Cumhuriyet Halk Partisi‘nin önde gelen isimleri, belirli dönemlerde başkanlık koltuklarına bizzat oturmuştur. Galatasaray’da Necmettin Sadık SadakFenerbahçe’de Şükrü Saraçoğlu ve Beşiktaş’ta Recep Peker bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda kaldığı 27 yıl boyunca İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere tüm ülke genelinde, futbol başta olmak üzere, halkın ilgisini çeken birçok spor dalının gelişmesi için çeşitli çalışmalar yapmış, o dönemdeki ekonomik olanakların el verdiği ölçüde temel oluşturacak seviyede gelişmeler kaydedilmiştir.
Çok partili sistem, siyasi otoriteyi iktidar ve muhalefet olarak iki yana ayırsa da siyasi otoritenin spora yaklaşımında herhangi bir değişiklik doğurmadı. 1945 yılından itibaren ana muhalefet görevini yürüten Demokrat Parti, 1950 yılında iktidara geldikten sonra, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı ile aynı yolu izleyerek spor kulüpleriyle yakın temasta olmayı tercih etti. Örneğin, Başbakan Adnan Menderes, BJK Fahri Başkanı oldu; 1957-1960 yılları arasında İzmir Milletvekili Sadık Giz Galatasaray’da; 1958-1959 yıllarındaBursa Milletvekili Agah Erozan ise Fenerbahçe’de başkanlık yaptı.

Türkiye’de Spor: İmkansızlıklarla Mücadele

Türkiye’de birçok spor dalı ilgi çekse de büyük kitleleri peşinden koşturmayı başarabilen tek spor dalı futbol olduğu için, 1960’lı yıllardan itibaren siyasetçilerin ilgisi futbol üzerinde yoğunlaştı. 1963 – 1964 sezonunda ikinci lig, 1967 – 1968 sezonunda ise üçüncü lig kurularak, her şehirde en az bir spor kulübünün var olması sağlandı. Profesyonel futbol, iktidar ve muhalefetin çabalarıyla ülke geneline yayıldı. Bu mücadelenin içerisinde gençlere spor yapma olanağı sağlamak gibi idealist yaklaşımlar olduğu gibi, seçim sandıklarında oy oranını arttırma amacı olduğu da bir gerçektir. Oy amaçlı çalışmalar iktidar ve muhalefeti Türk sporunu geliştirecek köklü projeler geliştirmekten uzak tuttuğu için, 1980’li yıllara kadar sportif açıdan ciddi bir gelişim sağlanamadı. Tesis, malzeme ve antrenör yokluğuna ek olarak, toplum tarafından spora ilgi gösteren ve spor yapan gençlere ‘işe yaramaz’ gözüyle bakılması, Türk sporunu uluslararası karşılaşmalarda başarısızlığa mahkum etti; sporculuk, ‘imkansızlıklarla mücadele’ ile özdeşleşti.
1983 yılında Anavatan Partisinin iktidara gelmesi Türk sporunda önemli değişikliklerin gerçekleşmesini sağladı.Başbakan Turgut Özal, uluslararası başarıların ülke tanıtımına sağlayacağı katkının ne denli büyük olduğunu herkesten önce gördü; altyapı ve tesisleşme açısından temel oluşturan gelişim çalışmalarını destekledi. Sporu ve sporcuları onurlandıran konuşmaları, Naim Süleymanoğlu’na verdiği destek, takımlarımızın Avrupa maçlarına gösterdiği ilgi ve yeşeren futbol sahaları bu döneme ilişkin akılda kalanlar arasındadır. 1990’lı yıllardan sonra milletvekilleri kulüp yönetimlerinde aktif görev almamayı tercih etseler de iktidar ve muhalefet partileri spor kulüpleri ile yakın temasını sürdürdü. Bu yakın ilişkiler sayesinde spor kulüpleri tesisleşme, yönetimsel ve finansal konular başta olmak üzere birçok sorunu aşabilmiş; Türk sporunu büyüten uygulamalar hayata geçmiştir.
1980’li yıllardan itibaren kaydedilen gelişmelere rağmen, bugün siyaset ile spor arasındaki ilişkide önemli bir aksaklık dikkati çekmektedir. Sorunun kökeni; 1984 yılında Anavatan Partisi’nin yerel seçimlerde kazandığı başarı sonrasında, spora destek amacıyla yapılan bir düzenlemedir. Bu düzenleme sayesinde belediyeler, semt ve ilçe kulüplerine yaptıkları yardımlar dışında, kendilerine bağlı spor kulüpleri kurmaya başladılar. Belediye spor kulüpleri, gençlere farklı dallarda spor yapma olanağı sağlamış olsa da; futbolda kazanılan başarıların seçmen gözünde toplayacağı takdire öncelik veren bazı siyasetçilerimiz, kaynağın önemli bir kısmını futbola aktarma yolunu seçtiler. Altyapı ve tesisleşmeyi ikinci plana iterek, kısa sürede başarı kazandıracak kadrolar kurdular. Sonuçta, harcanan büyük kaynaklara rağmen Türkiye’de futbolun gelişmesine katkı sağlanamadığı gibi, amatör spor dallarının gelişmesi yolunda da ciddi bir zaman ve kaynak kaybı yaşanmaktadır. Muhalefet partileri, iktidarı daha verimli arayışlara itecek eleştirilerde bulunmamakta, iktidara geçince aynı yanlış uygulamayı sürdürmektedir. Belediyeler sporun eğitim, sağlık ve hizmet boyutlarına yönelmeli, daha verimli icraatlar geliştirmelidir.
Yayın Tarihi: 1 Mart 2015
Yayın Ortamı: İndigo Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder