Futbol, basit bir oyundur. Ama
futbol sahasında seyredilmeye değer bir oyun sunabilmek basit değildir. Yönetimsel
ve teknik açıdan yapılan tüm çalışmalar yalnızca bir amaca hizmet eder.
Kazanmak… Kazanmanın tek yolu, iyi futbol oynamaktır.
Türk futbolunun 1980’li yılların
sonundan itibaren ulusal takımlar ve kulüpler seviyelerinde sürekli yükselen
başarı grafiği, 2000’li yılların ortasından itibaren düşüşe geçti. Liglerimizde
oynanan futbolun kalite olarak Avrupa’nın önde gelen liglerine göre oldukça
düşük olması Türk futbolseverlerin ilgisinin Premier League ve La Liga’ya
kaymasına neden olduğu gibi, takımlarımızın başarısız sonuçlar almasına da yol
açıyor. Kulüplerimiz, milyonlarca lira yatırıma karşın zaman zaman Avrupa kupalarında
iyi sonuçlar alsalar da, başarılarına süreklilik kazandıramıyorlar. Futbolda
‘herşey sahada belli olur’ şeklinde bir söz vardır. Yani, iyi futbol
oynayamıyorsanız, kazanamazsınız. Ne kadar para harcadığınız önemli değildir.
Bu durumda ne yapılabilir?
Dünya futbolunda yeni yüzyılın en
etkileyici başarı öyküsünü yazan Barcelona, bugün bulunduğu görkemli noktaya;
90’lı yıllardaki olağanüstü yükselişi ile tüm dünyaya parmak ısırtan
İngilizlerin ünlü takımı Manchester United’i örnek alarak gelmiştir. Başarılı
sistemleri örnek almak doğru bir stratejidir. Barcelona’yı biraz daha yakından
inceleyelim.
Barcelona, Katalonya’da ‘mes que
un club’ yani ‘bir kulüpten daha fazlası’ olarak nitelendirilir. Tarih boyunca
Katalan halkının İspanyol hükümetine karşı başkaldırısının simgesi olmuş;
Katalanlar tarafından ulusal takım konumunda algılanmıştır. Başarıları ve
sportmenliği, Katalan halkı için saygınlık vesilesidir.
Efsanevi kulüp; 20. yüzyıl
boyunca yerel ve uluslararası alanda kazandığı başarılarla eşsiz bir tarih
yazmasına karşın, yeni yüzyıla parlak bir başlangıç yapamamıştı. 2002-03
sezonunda gelirleri açısından Avrupa kulüpleri arasında 13. sırada kalarak, 73
milyon Avro işletme zararı açıkladı. Son La Liga şampiyonluğunu 1998-99
sezonunda kazanmıştı; 1996-97 sezonunda kazandığı UEFA Kupa Galipleri
Kupası’ndan beri uluslararası başarısı yoktu. 2003 yılında göreve gelen yeni
yönetim kurulu, Barcelona’yı spor dünyasının seçkinleri arasına geri koyma ve
dünya sporseverleri ile medyanın ilgisini yeniden kazanma hedefiyle çalışmalara
başladı. 2003-04 sezonu boyunca tüm işletme giderleri %17 oranında kısılarak
denk bütçe oluşturuldu.
Camp Nou Stadyumu’na ek koltuklar
ve kurumsal localar inşa edilirken, şiddete eğilimli holiganlar uzaklaştırıldı.
Stadyum, aile ve gençler için son derece eğlenceli bir sosyal alan haline
getirildi, turistlerin ziyaretine açıldı. Barcelona kulübünün televizyon kanalı
olan Barça TV uluslararası bir kanala dönüştürülerek kulübün imajı
güçlendirildi. 2006 yılında Nike ile futbol dünyasında o döneme kadar yapılan
en geniş kapsamlı sözleşmeyi imzalayarak mağaza gelirlerinde büyük bir atılım
kaydedildi. Bu anlaşmanın sağladığı kampanya ve organizasyonların desteğiyle
yabancı ülke takımlarıyla yapılan dostluk maçlarının maç başına gelir tutarını 2
milyon Avroya kadar yükseltildi. Barcelona formasının saygınlığını koruma
düşüncesiyle tarihi boyunca forma reklamı almayan Barcelona; 2006 yılında
UNICEF ile beş yılık bir forma reklamı sözleşmesi imzalayarak küresel çapta bir
tanıtım kampanyası başlattı. ‘Bir takımdan daha fazlası’ ifadesinin anlamını
tüm dünya futbolseverlerini içine alacak şekilde genişletti. Barcelona
çılgınlığı Japonya ve ABD başta olmak üzere tüm dünyaya hızla yayıldı.
Küresel marka yaratmak amacıyla
yapılan tüm bu uygulamalar Barcelona’yı dünya futbolunda son derece özel bir
konuma getirmiş olsa da, konunun asıl can alıcı noktası bu uygulamaları
başarıya ulaştıran nedendir. Barcelona’nın eski Başkan Yardımcısı Ferran
Soriano, futbolseverleri diğer sosyal uğraşları sevenlerden ayıran en belirgin
özelliğin eğlenmeye değil, kazanmaya öncelik vermeleri olduğunu
belirtiyor. Ferran Soriano’ya göre, futbol kulüpleri için ticari başarı,
sportif başarı kazanıldığı takdirde gerçekleşebilir. Sürekli kazanan bir takım
yaratmak istiyorsanız, hele ki uluslararası başarılar kazanmak amacındaysanız,
çok iyi bir futbol takımı kurmak zorundasınız. Seyirciler, güzel futbol
sunduğunuz takdirde sizi izlemeye gelir; kazandığınız takdirde sizi destekler.
Kısacası, Barcelona’nın gelişim programının başarıya ulaşmasının nedeni,
dünyanın en iyi futbolunu oynayan takımını kurmasıdır.
1990-91 sezonunda taknik
direktörlüğe gelen büyük futbol adamı Hollandalı Johan Cruyff, Barcelona’nın
futbol anlayışında köklü bir değişiklik gerçekleştirdi. Hollanda’nın ‘total futbol’
anlayışını temel alarak geliştirdiği ‘tiki-taka’ adlı oyun anlayışının
yerleşmesini sağlayarak dünya futbolunda gerçek bir devrim yaptı. Barcelona;
90’ların başından beri göze hoş gelen, son derece etkileyici bir futbol
oynuyor. Aynı oyun anlayışı altyapıda da uygulandığı için, genç yetenekler A
takım düzeyine yükseldiğinde oyun sistemine kolayca uyum gösteriyor; böylece
oyun sisteminin devamlılığı sağlanıyor. Altyapı sistemi, Barcelona’yı başarıya
götüren en önemli unsurlardan birisidir. İkinci önemli unsur, yıldız
transferleridir. 2003-04 sezonunun başında, o dönemde dünyanın en büyük
futbolcularından birisi kabul edilen Ronaldinho, 32,25 Avro karşılığında
transfer edildi. Ronaldinho’nun çevresine saçtığı ışığın etrafında Xavi, Deco,
Iniesta, Larsson, Eto’o ve Messi gibi yıldızları biraraya getiren Barcelona,
Hollandalı teknik direktör Frank Rijkaard’ın liderliğinde 2005-06 UEFA
Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ile 2004-05 ve 2005-06 La Liga şampiyonluklarını
kazandı. Bu büyük başarılardan güç alarak, futbol tutkusu olan ülkelerde genç
yetenekleri keşfetmek ve taraftar kazanmak amacıyla futbol akademileri kurdu.
2006-07 sezonundan itibaren Messi’nin büyük futbol efsanesi Maradona ile
karşılaştırılacak kadar parlak bir yıldız konumuna gelmesiyle yeni bir heyecan
daha yakalayan kulüp; altyapı ve dış transfer aracılığıyla Fabregas, Henri,
İbrahimoviç, Sanchez gibi büyük yıldızları kadrosuna katarak yoluna devam etti.
Pep Guardiola’nın teknik yönetiminde 2008-2012 yılları arasında iki Dünya
Şampiyonluğu, iki UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ve dört İspanya Ligi
Şampiyonluğu kazanarak sportif açıdan dünya futbolunun lideri konumuna
gelirken, 2012-13 sezonunda elde ettiği 482,6 milyon Avro tutarındaki gelir
ile, Real Madrid’in ardından dünyanın en çok kazanan ikinci kulübü oldu.
Görüldüğü gibi, futbol kulüpleri
için sportif başarı ve ticari başarı birbiriyle etkileşim içinde hareket eden
bir çemberdir. Günümüzde yalnızca küresel kulüpler büyük takımlar kurabilme
gücüne sahiptir. Zira, Kulüplerin mali gücü ve seyirci kapasitesi, ülke
futbollarının büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla, Türk futbol
kulüplerinin küresel kulüpler ile boy ölçüşmesi bugün itibarıyla mümkün
değildir ama iyi futbol oynayabilmek için tek yol, büyük takım olmak değildir.
Küresel kulüplerin sistemleri kazanan takımlar kurmak için doğru ve çarpıcı
örnekler oluşturmaktadır. Küresel kulüplerin sistemlerini Türkiye’nin
gerçekleriyle (Ekonominin büyüklüğü, seyircilerin alım gücü, vb.)
harmanladığımızda futbol kulüplerimizi teknik yönetim açısından geliştirecek
reçetelere ulaşabiliriz. Futbol kulüplerimiz, ulusal futbolumuzun kalitesini
arttıracak sistemler geliştirmeye öncelik vermelidir. İlk adım, seyircilere iyi
futbol sunmak olmalıdır. ‘Avrupa kupalarında şampiyonluk’ gibi büyük hedefler ve
‘marka oluşturma’ gibi çalışmalar ikinci ve üçüncü adımlardır. Zira, iyi futbol
oynamadan başarı kazanmak ve marka olabilmek mümkün değildir. Doğru adımlar
atıldığı takdirde Türk futbolu kazananlar arasında yer alabilir.
Kaynaklar:
- Ferran
Soriano, Gol ve Top Ağlarla Şans Eseri Buluşmuyor, NTVSpor Yayınları, 2013
-
Franklin Foer, Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar?, İthaki Yayınları, 2012
Yayın Tarihi: 19 Aralık 2014
Yayın Ortamı: İndigo Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder