Türk futbolu zor günler
geçiriyor… Maçlar boş tribünlere oynanıyor, kulüplerin borçları astronomik
rakamlara ulaştı, sahalarımızda oynanan futbol seyir zevki vermiyor… 25-26
Haziran tarihlerinde yapılacak olan Türkiye Futbol Federasyonu seçiminden çıkan
sonuç futbolumuzu parlak günlerine döndürebilir mi?
Türk futbolunun bugünkü durumuna
genel olarak baktığımızda kurumsal ve finansal açıdan büyük bir sıkıntı
yaşandığını, sahalarımızda oynanan futbolun oyun kalitesi açısından dünya
standartlarının altında kaldığını ve futbolseverler tarafından gösterilen
ilginin git gide azaldığını görüyoruz. Futbol için harcanan bunca emeğe rağmen
karşımıza çıkan tablo oldukça düşündürücüdür. İyileştirici müdahalelerde
bulunmak için durumun daha kötüye gitmesi beklenmemeli ve yetkili organlar
tarafından gerekli adımlar atılmalıdır.
Futbol,
1990’ların başından itibaren, bir spor dalı olmanın ötesine geçerek küresel bir
tutku haline geldi. Otoriteler tarafından ‘Endüstriyel Futbol’ olarak adlandırılan
bu yeni dönem, küresel futbolun bir parçası olarak Türk futbolunda da çok şeyi
değiştirdi. 17 Haziran 1992 tarihi futbolumuz için bir milattır. Futbol
dünyasında yaşanan değişim ve gelişimleri doğru değerlendirilen
siyasetçilerimiz, Türk futbolunun o dönemdeki yönetim yapısıyla
yönetilemeyeceğini görerek Türkiye Futbol Federasyonu’na özerklik tanıdı; o
dönem için çarpıcı bir yeniliğe imza attı. Şenes Erzik ve Süleyman Seba gibi
liderlerin yön verdiği futbolumuz doğru yöneticiler, doğru futbol adamları ve
doğru teknik stratejiler sayesinde her açıdan hızla kalkındı. Bu kalkınmanın
nasıl sağlandığına kısaca değinelim. Türkiye, Amerika’yı yeniden keşfetmeyi
denemedi; tek yaptığı çağın gereklerine uymaktı. Futbol kulüplerimiz beş
yıldızlı tesisler inşa ederek, altyapı açısından Avrupa’nın önde gelen
kulüpleriyle boy ölçüşecek düzeye geldi; 1996 yılında uygulamaya konan havuz
sistemi ile yayın gelirleri ciddi derecede yükseldi; futbolun sağladığı eşsiz
tanıtım gücünü farkeden kuruluşlar kulüpler için ayırdıkları sponsorluk
bütçelerini arttırdılar; tribünlere UEFA standartları getirildi, maç
biletlerinin fiyatları arttırıldı; kulüpler ürün çeşitliliklerini genişleterek
logolarını büyük gelirler sağlayan temel bir kaynak haline getirdiler. Kurumsal
ve yönetsel açıdan kaydedilen gelişmelerin dışında, asıl can alıcı nokta olan
teknik gelişme için özerkleşme öncesinde doğru adımlar zaten atılmıştı. Jupp
Derwall ve Gordon Milne gibi teknik direktörlerin katkılarının yanında, 1990
yılında ulusal takım teknik direktörlüğüne getirilen Sepp Piontek modern
futbolun ülkemize yerleşmesi doğrultusunda fark yaratan çalışmalarda
bulundu. Sepp Piontek’in liderliğinde Türkiye’nin dört bir yanında yapılan
tarama çalışmalarıyla keşfedilen yetenekler, futbol kulüplerimizin özkaynak sistemlerinde
yetiştirildi. Buna ek olarak, yabancı ülkelerde doğup o ülkelerin altyapı
sistemlerinde yetiştirilen Türk gençleri, Türkiye liglerine ve ulusal takıma
kazandırıldı. Sonuç herkesi memnun etti, Türk futbolu altın bir çağ yaşadı.
Büyük takımlara karşı zaferler kazanıldı, UEFA Kupası şampiyonluğu geldi; 2000
Avrupa Kupası’nda çeyrek finale çıkma başarısının ardından, 2002 Dünya
Kupası’nda üçüncülük kazanıldı. 2000’li yılların ilk yarısına gelindiğinde
Türk futbolu hatırı sayılar bir büyüklüğe ulaşmıştı.
Türk Futbolunun İçinde Bulunduğu
Durum Endişe Veriyor
Bugün
Türk futbolu bu mutlu tablodan çok uzak bir noktada can çekişerek ayakta
durmaya çalışıyor. 2000’li yıllara bu kadar parlak bir giriş yaptıktan sonra bu
noktaya nasıl gelindi? 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren kulüp
yönetimlerimiz akılcı bir yönetim sergileyemediler, başarımızın arkasındaki
sırrı göremediler. Altyapı seviyelerine yatırım yapmaya gerek görmeyerek, Türk
oyuncu kontenjanını büyük ölçüde gurbetçilerle doldurup, çoğunluğu skandala
dönüşen sansasyonel yabancı transferleriyle Türkiye ve Avrupa sahalarında
başarı arayışına girdiler. Banka kredileri veya kulüp yöneticileri tarafından
geri ödenmesi şartıyla sağlanan kaynaklarla yapılan astronomik transfer
harcamaları, kulüplerin çok ciddi derecede borçlanmasına neden oldu. Öyle ki
bugün kulüplerin finansal tabloları incelendiğinde önümüzdeki yıllar için
öngörülen gelirlerle söz konusu borçların ödenebilmesi mümkün görünmüyor. 2011
yazında patlak veren şike soruşturması futbolumuzdaki olumsuz seyri daha kötü
noktalara getirdi. Kavga ve kargaşa futbolseverleri bıktırdı, kulüpler ürün
satışları ve sponsor gelirlerinde ciddi bir kayba uğradı; futbola gösterilen
ilgi azalınca tribünler boş kaldı. Bu dönem içerisinde Türkiye Futbol
Federasyonu, oyuncu yetiştirme konusunda başarıya ulaşan bir program
geliştirmeye yönelmediği gibi, kulüplerin altyapıyı boşlamalarına seyirci
kaldı; enerjisini Avrupa’da doğup büyüyen Türk gençlerini Türk ulusal takımında
oynamaya ikna etmeye harcadı. Bu düşünce şekli sonucunda, Türk futbolu yeterli
sayıda kaliteli oyuncuya sahip olamadığı için futbol sahalarımızdaki oyun
kalitesi düştü, takımlarımız avrupa kupalarında arzuladıkları başarıları
kazanamadılar. Avrupa kupası ve dünya kupası gibi büyük şampiyonalar, Türk
futbolseverler için uzaktan seyredilen renkli manzaralar haline geldi.
Şu an içinde bulunduğu durum
itibarıyla ‘batış’ bayrağını çekme noktasına gelen Türk futbolu artık
toparlanmak için harekete geçmeli. Zira, kötü gidişin devamına seyirci
kalınması yeniden doğuşun başlayacağı noktayı daha aşağı bir seviyeye
çekecektir ki; bu durum, ufukta ışığın görüldüğü günlere daha uzun bir sürede
ulaşılmasına neden olacaktır.
Türk Futbolunun Yeni Bir Milada İhtiyacı Var
Türkiye Futbol Federasyonu seçimlerden
sonra ne yapmalıdır? Spor kulüpleri, dernekler yasası çerçevesi içerisinde
faaliyet göstermeye devam ettikleri sürece finansal ve kurumsal açıdan sağlıklı
bir yönetim modeli geliştirmekte zorluk çekmeye devam edeceklerdir. Türkiye
Futbol Federasyonu, yıllardır sözü edilen ‘spor kulüpleri yasası’ konusunun
yasama erki tarafından gündeme alınması için girişimde bulunmalıdır. Ayrıca,
Türkiye Futbol Federasyonu’nun şu anki yapısı geçmişte Türk futbolunun
gelişmesini sağlamış olsa da, bugünün ihtiyaçlarına yanıt verememektedir.
Futbol kulüplerinin federasyon yönetim kurulu içerisindeki etkinlikleri
azaltılmalı; başta spor akademileri ve eski milli futbolcular olmak üzere
futbolun diğer temel taşlarının yönetimdeki etkinlikleri arttırılmalıdır. Türk
futbolu, futbol kulüpleri tarafından yönetildiği sürece, yönetimsel ve kurumsal
açıdan kulüpleri düzene sokacak çarpıcı gelişmeler yürürlüğe konamayacaktır.
Futbol, futbolseverler için
oynanır; şovun devam edebilmesi için taraftarların coşkusu geri kazanılmalıdır.
Her ne kadar Türk futbolu endişe verici sinyaller verse de, geleceğe yönelik
sevindirici gelişmeler de görülüyor. Fatih Terim, 2013 yılında Futbol Direktörü
ünvanıyla Türk futbolunun teknik yönetimini ele alarak, geleceğe yönelik bir
gelişme programını uygulamaya koydu. Şimdi yapılması gereken, Fatih Terim’e
kararlılıkla destek vermek ve başarı için sabırla beklemektir. Kurumsal ve
yönetsel açıdan gerekli gelişmeler de uygulamaya konulursa, liglerimizdeki
futbol kalitesi artacağı gibi avrupa kupalarındaki başarılı günlere yeniden
dönebilir, ulusal takımlar seviyesinde özlediğimiz mutlulukları yeniden
yaşayabiliriz.
Yayın Tarihi: 16 Haziran 2015
Yayın Ortamı: İndigo Dergisihttp://indigodergisi.com/2015/06/turk-futbolu-taban-arayisinda/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder